X

David Pavelka: Rüyamın peşinden koştum

David Pavelka, "20 yaşına geldiğimde futbola profesyonel olarak devam edip edemeyeceğime emin değildim. O dönemde vazgeçen birçok arkadaşım oldu. Ama ben rüyamın peşinden koştum" dedi.

David Pavelka: Rüyamın peşinden koştum

Kasımpaşa’nın 27 yaşındaki orta saha oyuncusu David Pavelka TFF’nin TamSaha Dergisi’ne açıklamalarda bulundu.

Çok iyi ve sakin bir çocukluk geçirdiğini söyleyen Pavelka, “Aynı zamanda futbolla dolu bir çocukluk geçirdim. Sadece Prag’la ilgili değil, Çek Cumhuriyeti’nde futbolcu olmak çok güzel bir şey. Prag harika bir şehir. Bir çok tarihi binası, görülecek bir çok güzel yeri var. Orada büyüdüğüm için çok mutluyum. Herkese Prag’ı görmesini tavsiye ederim” diye konuştu.

Soru-cevap şeklinde röportaj şekilde:

– 18 Mayıs 1991 Prag doğumlusun. Öncelikle Prag gibi çok güzel bir şehirde nasıl bir çocukluk geçirdin?

Çok iyi ve sakin bir çocukluk geçirdim. Aynı zamanda futbolla dolu bir çocukluk geçirdim. Sadece Prag’la ilgili değil, Çek Cumhuriyeti’nde futbolcu olmak çok güzel bir şey. Prag harika bir şehir. Bir çok tarihi binası, görülecek bir çok güzel yeri var. Orada büyüdüğüm için çok mutluyum. Herkese Prag’ı görmesini tavsiye ederim.

– Aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban, varsa kardeşlerin ne işle meşgul? Ailende senden başka sporla ilgilenen birileri var mı?

Babam futbolcuydu. Belki benden bile daha yetenekliydi. Ama yeterince aile desteği olmadığı için futbolcu olarak kariyerine devam edememiş. Futbolcu olmayı ya da okula devam etmeyi seçmesi gerektiğinde tercihini okuldan yana kullanmış. Annem muhasebeci. Bir erkek kardeşim var; kendisiyle siyahla beyaz kadar farklıyız. Oldukça zeki, oldukça kafası çalışan birisi. Ama sporla alâkalı hiçbir yeteneği yok. Dediğim gibi, oldukça farklıyız. Erkek kardeşim şu an araç dizaynı işiyle uğraşıyor.

– Futbolla nasıl tanıştın? Yeteneğini ilk kim keşfetti ve seni bir kulübün kapısından içeri soktu?

Aslında okulda arkadaşlarım çok fazla futbol oynuyordu. Ben de o grubun bir parçası olabilmek için futbol oynamaya başladım. Annemle babama beni sürekli onların yanına götürmesini ve futbol oynamak istediğimi söyledim. Babam da küçük bir kulüpte futbol oynadığı için beni orada denemeye götürdü. Denemeye gittiğimde futbol için yetenekli olduğum fark edildi ve birkaç yıl orada kalıp futbol oynamaya devam ettim.

– Seninle birlikte başlayan birçok arkadaşın futbolcu olamadı ama sen profesyonel bir oyuncu olmayı başardın. Onlara göre neleri farklı yaptın da bugünlere ulaştın?

Benim için de oldukça zordu. Çünkü 20 yaşına geldiğimde halen futbola profesyonel olarak devam edip edemeyeceğime emin değildim. Benimle birlikte olan arkadaşlarımdan seviye olarak çok da bir farkım yoktu. Daha sonra 2. Lig’de oynamaya başladım. Oldukça şanslıydım. Bana inanan bir teknik direktörle çalıştım. Bana inandığı için fark yaratabildim. Aslında şunu söyleyebilirim. O dönemde vazgeçen, bu rüyanın peşini bırakan birçok arkadaşım oldu. Ama ben onlardan birisi değildim. Rüyamın peşinden koştum. Futbolcu olabilmek için mücadele etmeye devam etmek istedim. Belki mücadeleden vazgeçmediğim için bugün futbolcu olabildim. Aramızdaki fark buydu bence.

– Çek Cumhuriyeti’nde okulla spor birlikte nasıl yürüyor? Bize biraz bilgi verir misin?

Benimle birlikte futbol oynamaya başlayan birçok kişi futbol okullarını tercih etti. Sparta Prag akademi okulunu seçtiler ya da onların idman yapabilmesine izin veren okullarda eğitim almaya başladılar. Ama benim ailem böyle bir seçim yapmamı istemedi. Ben normal bir okula gittim. Tabiî gidilen spor okullarının seviyesi normal okulların seviyesinden biraz daha aşağıda… Benim için bu biraz zor oldu. Sürekli idmana gitmeme izin vermiyorlardı. Ya da idmana gittiğimde ders çalışmam için çok fazla vaktim olmuyordu. Okulla ikisini bir arada götürmek biraz zordu ama bu seçim için mutluyum. Benim için iyi olduğunu düşünüyorum. Tekrar üniversiteye devam etmek istesem, aldığım eğitim sayesinde bunu başarabileceğimi biliyorum.

– Sparta Prag’da futbola başladığını görüyoruz. Nasıl bir altyapı eğitimi aldın?

Sparta Prag’ın tesisleri ve sahip olduğu imkânlar, Çek Cumhuriyeti’nin en iyisi. Sahip oldukları akademi sayesinde eğitim ve futbolu bir arada götürmeye çalışıyorlar. Tabiî ki futbol ilk sırada. Futbolun çok fazla içinde bulunuyorsunuz. Sizi gelecekteki hayatınızda en iyi şekilde futbolcu yapmaya yönelik bir eğitim veriyorlar.

– Genç bir oyuncuyken Sparta Prag’dan Slovacko takımına transfer oldun. 2011-2012 sezonunda ritmini bulduğunu da görüyoruz. Slovacko günlerin nasıldı?

Benim için çok önemliydi. Şanslı olduğumu da düşünüyorum. Daha önce söylediğim gibi, bana inanan bir teknik adamla çalıştım orada. Adım adım ilerlemem gerekiyordu. Süper Lig’de oynamadan beklemek yerine en azından oynama zamanı elde edebildim. Gittiğim takımda çok sayıda tecrübeli oyuncu vardı ve onlardan gerçekten çok şey öğrendim. Benimle aynı jenerasyondan olan oyuncuların birçoğu bu hamleyi yapmayıp Süper Lig’de forma şansı beklemeyi tercih etti ve çok fazla beklemek zorunda kaldı. Benim için oldukça önemli bir tecrübeydi.

– Ertesi sezon Sparta Prag’a geri dönsen de bu kez Slovan Liberec’e geçtiğini görüyoruz. Zaten sonrasında burada istikrarı yakalıyorsun. Üç sezon boyunca forma giydiğin Slovan Liberec’te neler yaşadın? Bu süre zarfında U21 Avrupa Şampiyonası ve A millî takım tecrübesi de yaşadın. Bu periyodu anlatır mısın?

Slovacko’dan Sparta’ya geri döndüğüm zaman Süper Lig’de oynayabilecek yeteneklerim olduğunu keşfetmiştim. Ancak bildiğiniz gibi Sparta Prag çok büyük bir kulüp. Orada kalsam bile bütün maçlarda görev alamayacağımı düşündüm. Oradan ayrılmak kulübün değil, benim verdiğim bir karardı. Slovan Liberec’e gitmek istedim. Çünkü Slovan, geleneği olan bir takım. Aynı zamanda sportif direktörü ve hocasıyla daha önceden tanışmışlığım vardı. Karşıma böyle bir fırsat çıkınca bu adımı atmak istedim. Kariyerimin kalanı için iyi bir adım olacağını düşündüm. Her şey iyi gitti. Bana iyi bir rol verdiler. Seneler geçtikçe ve daha fazla adapte oldukça daha da iyi olmaya başladım. İşler benim için daha iyiye gitmeye başladı. Sparta Prag’da kalmış olsaydım belki bugün burada olamazdım…

– 2015-2016 sezonuna geldiğimizde artık A millî bir oyuncuydun ve Avrupa Ligi tecrübeleri edinmiştin. Bu dönemde yolun Kasımpaşa ile kesişti. Öncelikle seni kim istedi ve transferin nasıl gerçekleşti?

Evet, 2016 Ocak ayının başında menajerim aradı ve Kasımpaşa’nın ilgisinden bahsetti. Daha önce de Türkiye’den teklifler almıştım ama bu tekliflerin zamanlaması ve kulüplerden emin değildim. O yüzden düşünmedim. Ama Kasımpaşa’dan gerçekten de yoğun bir istek vardı. Kendimi de emin hissediyordum. Kimin önerisiyle burada olduğumu bilmiyorum. Bu isteğin karşılığında Kasımpaşa ile görüştük ve transfer gerçekleşti.

– Kariyerinde ilk kez yurt dışına çıktın ve Türkiye’ye geldin. Türkiye’yi ve Süper Lig’i nasıl buldun? Uyum sürecini nasıl atlattın?

En başta zor oldu. Çünkü kış transfer döneminde gelmiştim. Çek Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki temel fark şu. Lige verilen ara Çek Cumhuriyeti’nde daha fazla. Türkiye’de ise daha kısa. Buraya geldiğimde hazırlık kampı geçirmiştim ama buradakinden daha farklıydı. Türkiye’ye göre çok uzun süredir futbol oynamamıştım. İlk bir-iki ay oynadıktan sonra bir sakatlık geçirdim. Sonra geri dönmeye çalıştım. Yaz dönemine kadar olan zaman zordu. İlk 6 ay zor geçti. Sonrasında her şey daha iyiye gitmeye başladı ve rayına oturdu. İki ligi kıyaslarsam, Çek Ligi’nde daha fazla taktik ve daha fazla fiziksel güce ihtiyaç duyuluyor. Türkiye Ligi’nde çok fazla yetenekli oyuncu var. Maç içerisinde her dakika bir şey olabileceğini hissedebiliyorsunuz. Çek Ligi’nde bunu görmek çok mümkün değil. 95. dakikada skoru değiştirebilecek oyuncular var Türkiye’de. Bu da Türkiye’deki futbolu izlemeyi zevkli hale getiriyor. Çek Ligi’nden konuşursak bu örnekleri görmemiz mümkün değil. Çek Ligi’ni seyretmek biraz daha sıkıcı hale gelebiliyor.

Bu pozitif yanıydı. Peki, Türk futbolunun sence olumsuz yanları neler?

– Sadece Çek Cumhuriyeti’nden konuşayım… Ülkemde Türkiye’deki kadar yetenekli oyuncu yok. Çok daha iyi bir organizasyon var… Buradaki yetenekli oyuncuların gelişmesi için doğru organizasyon yapılırsa bence Türkiye de çok çok başarılı olacaktır. Çünkü bizi Çek Cumhuriyeti’nde 8 sene boyunca sürekli ittiler, sürekli zorladılar. Ama Türkiye’deki oyunculara baktığınızda 20-21 yaşında profesyonel olmayı zaten gerçekleştirmiş ve profesyonel olmanın bütün şartlarını yerine getirmiş gibi düşünülüyor.

– Kasımpaşa’ya geldikten sonra Çek Cumhuriyeti ile 2016 Avrupa Şampiyonası’nda mücadele ettin. Avrupa Şampiyonası nasıl bir tecrübeydi?

Benim için tabiî ki çok büyük bir tecrübeydi… Hayatımda yer aldığım en büyük turnuvaydı. Tomas Rosicky ile birlikte olmak, büyük bir rüyanın gerçekleşmesiydi benim için. Muhteşem bir yetenek, büyük bir karakter… Biraz şanssızdı. EURO 2016’da edindiğim en önemli bilgi; eğer futbola devam etmek istiyorsanız öncelikle sağlıklı olmalısınız. Sağlıklı olabilmeniz için de profesyonel bir şekilde yaşamalısınız. Ve bunu yaşamınıza yayıp en iyi şekilde yapmaya çalışmalısınız. Aslında öğrendiğim en değerli bilgi buydu.

– Kasımpaşa Kulübü’nü tesislerinden stadına, teknik heyetinden taraftarına, çalışanlarına kadar bize nasıl anlatırsın?

Kasımpaşa’da kendimi Liberec’te hissettiğim gibi hissediyorum. Belki çok büyük bir kulüp değiliz ama büyük başarılar peşinde koşan bir kulübüz. Ve belki bu sene bunu gerçekleştireceğiz. Bir aile gibiyiz. Herkes birbirini tanıyor. Herkes birbirine güveniyor ve inanıyor. Harika bir atmosferimiz var. Belki eksik olan ve geliştirmemiz gereken tek şey, taraftar desteği… Ama umarım bu sadece zamanla alâkalı bir sorundur. Çünkü taraftarın desteği bizim için önemli. Umarım ikinci yarı alacağımız sonuçlarla taraftar desteğini de tamamlayarak daha da iyi hale geliriz.

– Mustafa Denizli, Türk insanı için çok önemli bir figür. Denizli ile bugüne kadar çalıştığın diğer teknik adamları kıyasladığın zaman arada sence nasıl farklar var? Bize Mustafa Hocayı nasıl anlatırsın?

Evet, söylediğiniz gibi herkes için çok önemli birisi olduğunu hissedebiliyoruz. Birçok başarı kazandı ve kazandığı başarıların hiçbirisinin tesadüf olmadığını ispatladı. Çünkü bu başarıları hep farklı takımlarla kazandı. Ona ve tecrübesine çok saygı duyuyoruz. Bazen kötü zamanlarda onun yüzüne baktığınızda, böyle bir tecrübe yanınızda olduğu için kendinizi iyi hissediyorsunuz. Her zaman bize yardımcı olacağını biliyoruz.

– Mustafa Hocanın, “28-29. haftaya liderin 3-4 puan gerisinde girersek şampiyon oluruz” diye iddialı bir söylemi var. Bu sözlere ne diyorsun ve şampiyonluk konusunda senin görüşün nedir?

Aslında Çek Cumhuriyeti ve Türkiye’yi karşılaştırırken söylemeye çalıştığım ana fark buydu… Ben de bizim teknik direktörümüz gibi düşünüyorum. Bu haftalara geldiğimizde Türkiye’de hiçbir şey belli olmuyor. Lig her şey açık… Ben de kendisiyle aynı fikri paylaşıyorum. Belki o haftalara bu şekilde girersek, sonunda ne olacağını kimse bilemeyecektir.

Ligde iddialı bir konumdasınız. Takımdaki havayı nasıl anlatırsın bize?

Harika bir atmosfer var burada… Aile gibiyiz. Herkes birbiri için mücadele ediyor. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Sahada da aynı şekilde takım olgusunu ve takım ruhunu gösteriyoruz. Kişisel olarak da çok yetenekli oyuncularımız var. Hepsi takım için mücadele ediyor. Bu sene aile gibiyiz ve çok iyi bir ortamımız var.

Kariyerinin en verimli çağındasın ve 2021’e kadar Kasımpaşa ile sözleşmen var. Kendine nasıl bir kariyer planı yapıyorsun?

Buraya gelmeden önce hedeflerimden birisi Avrupa’nın büyük liglerinde forma giyebilmekti. Şu anda Kasımpaşa ile bu hedefimin halen peşinden koşuyorum. Umarım gelecek sezon takım olarak Avrupa’da yer alabiliriz. Slovan Liberec’te kariyerimin en iyi günlerini geçirirken sahip olduğumuz fikstür, Avrupa Ligi ile birlikte ilerliyordu. Üç günde bir maç oynuyorduk. Bu yoğun fikstürde çok fazla idman yapmıyorsunuz ve sadece maç oynuyorsunuz. Aslında futbolun keyfine de varmış oluyorsunuz.

VAR sistemini nasıl buluyorsun?

Uygulama başlamadan önce VAR sisteminin destekçisiydim. Ama şimdilerde hayal kırıklığına uğruyorum. Belki bu kullanımla alâkalıdır. Bunun nasıl kullanılacağı ile ilgili herkes kendisini geliştirecektir ama şu anda hissettiğim şu; sanki VAR futbol coşkusunu öldürüyor. Bazen çok fazla bekliyoruz. Beklediğimiz zamanlarda da hislerimiz değişiyor. O yüzden en başta iyi olduğunu düşünüyordum ama şu an biraz hayal kırıklığı yaşıyorum.

Kariyerinde örnek aldığın oyuncu ya da oyuncular kimlerdir ve hangi özelliklerini örnek alırsın?

Tomas Rosicky idolüm… Belki farklı pozisyonlardayız ama futbolu yaşayış şekli, kazandığı başarılar ve futbolun sürekli içinde olması, onun örnek aldığım yanı…

Çekler ve Türkler, Avrupa arenasında sık sık karşılaşıyor. İki takımın da efsane maçları var mâlûm. Senin gözünden bu durum nasıl görünüyor?

Türkiye’ye karşı iki maç oynadım ve maalesef iki maçı da kaybettik. Aslında Türkiye’ye karşı oynarken bir maç kazanmak istiyorum. İsteklerimden birisi budur… Bunlar çok özel maçlar oluyor genelde. Bu maçlardan sonra her seferinde Çek Cumhuriyeti’nden Türkiye’ye daha fazla oyuncu gelmeye başladı. Bu ligde daha fazla Çek oyuncu oynuyor. Bu da aslında özel bir rekabet yaratıyor. 2008 yılındaki o tarihi maçı TV’den izlemiştim. O zaman çocuktum ve gerçekten inanılmaz bir maçtı. Aslında Türkiye ile alâkalı tecrübelerim çok olumlu değil. Bu yüzden Türkiye’ye karşı oynayıp, bir galibiyet almak istiyorum.

Prag’da oynanan ve Türkiye’nin 2-1 kazandığı maçı, Sparta Prag’ın stadında izlemiştim. Çek Cumhuriyeti taraftarları çok ateşliydi. Türklerle Çekler arasında futbol tutkusu konusunda sence nasıl farklar var?

Şüphesiz ki bu konuda Türk taraftarlar daha iyi. Millî maçlar biraz daha farklı olabiliyor ama lige baktığınızda birkaç takım dışında Çek Cumhuriyeti’nde tribünleri doldurmak çok zor. Türkiye’de bulduğum atmosferi bulabilmek çok zor. Çek Cumhuriyeti, 10 yıl harika bir jenerasyona sahip oldu. Çok da iyi başarılar yakaladı. Şimdi hem o jenerasyonu tekrar yakalamayı hem de başarılı olmayı istiyor ama beklemek gerekiyor. Türkiye’deki maçlara baktığınız zaman hem ligde hem de millî maçlarda çok fazla keyif alıyorum. Çünkü taraftarlar futbolun bir parçası ve gerçekten futbol için güzel bir atmosfer oluşturuyorlar.

– İstanbul’da nasıl bir hayatın var?

Sakin bir hayat sürdüğümü söyleyebilirim. Şehrin biraz daha dışında kalıyoruz. Şehrin merkezini ya da boğazda bir yeri görmek istediğimiz zaman oraya gidiyoruz. Oldukça güzel bir hayat yaşadığımızı söyleyebilirim. En başta ailem için buraya alışmak zordu. Ama burada üçüncü yılımızı geçiriyoruz. Çocuklarımız buraya uyum sağladı, biz uyum sağladık ve gerçekten kendimizi evimizde gibi hissediyoruz.

– Hobilerin ve fobilerin neler?

“Yılan ve örümcek büyük fobimdir. Hobilerime gelince, küçük çocuğumuz olduğu için onunla çok fazla vakit geçirmeyi seviyoruz. Ailemle vakit geçirmek en büyük hobim… Vaktim olduğu zamanlarda golf oynamayı çok seviyorum. İkinci olarak da mimarlık diyebilirim. Geçmişte bunun üzerine biraz çalışmıştım. İleride fırsatım olursa ve iş yapmam gerekirse tekrar mimarlık yapmak isterim.”

Kaynak : FANATİK

qr okuyucu -- ücretsiz qr menü -- Alan Adı Kaydı -- WordPress Hosting
SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.